tisdag 2 februari 2016

Önemli bir kitap: ”MEHMED UZUN ANLATIYOR”

Modern Kürt Edebiyatı’nın öncüsü, Kürt romanının yaratıcısı gibi tanınıyor yazar Mehmed Uzun. Yaşamının büyük bir bölümünü sürgünde, baskı ve yasaklar altında inleyen bir dili yeniden diriltmeye, o’nunla roman yazarak güçlendirmeye, o’nu yazdığı mühteşem eserleriyle dünya edebiyatının bir parçası yapmaya adadı.
 
Küçüklüğünde, okul sıralarında bu yasakları anlamaya ve başka dil ile zoraki eğitim, söyletilen and ve marşları anlamaya çalıştı. Okuldan kaçtı. Cezalı duruma düştü. Gençliğinde, başka dil ile yazıp düşünmenin hatasını, politik etkinliklerinden dolayı konulduğu cezaevinde anladı. Kürt sözlü edebiyatının zenginliğine yöneldi. Kürt tarihini, sosyal yaşamın bir bölümünü söz ve şarkı ile yarınlara aktaran ’dengbej’lerin büyülü ve renkli dünyasına girdi ve bir parçası oldu. Nar ağacının olduğu baba evinin avlusunda, aile büyükleri tarafından çalınan kaval, söylenilen sözlü hikayelere, şarkılara, destanlara ve yaşanmış anlatılara yeniden yöneldi.

İsveç’te, sürgünde yaşamı seçmek zorunda kaldı. Sürgünde yaşam, ölümün ve çürümenin de adı olmuştur kimileri için. Bu bilinçteydi. O, sürgünü yeniden dirilmenin ve güçlenmenin bir parçası haline getirdi. Evi bir süre sonra edebiyat ve kültür ağırlıklı dergi, gazete küpürleri ve kitaplarla dolacak, tuttuğu notlar üzerinde derinleşecek, ilk Kürtçe romanını yazma adımını atacaktı.

Biliyordu Kürt tarihini ve sürgünde yaratılan ulusal değerlerin büyüklüğünü. İlk Kürt gazetesi, Kürt gazeteciliğinin ilk adımı yurt dışında atılmıştı. Miqdad Midhet Bedirxan’la başlayan ve devam eden gazetecilik, sürgünde yaratılmıştı. Kürtlerin ilk tiyatrosal eseri ’Memê Alan’ Evdırehim Rehmi Hekari tarafından kaleme alınmış, İstanbul’da çıkan ’Jin’ dergisinde yayınlanmıştı. Kürtçe alfabe yeniden yaratma çalışması, Celadet Bedirxan’ın ’Hawar’ dergisinde son şeklini almış, bu dile hayat vermişti. Tüm bunlar ve daha birçok önemli tarihsel adımlar yurt dışında, ülke topraklarından uzakta atılmıştı ve başarılı olmuştu. Uzun’da onların izinde yürümeye karar vermişti. Modern Kürt edebiyatının öncülerinden olma ve bir dili yeniden yaratmak için adım atmıştı.

O sadece Kürtçe roman yazmıyordu. Kürt edebiyatını, sözlü Kürt edebiyatının öncüsü olan ’dengbej’lerini ve eserlerini dünyaya tanıtmak, Kürt dilinin anlatım güçlülüğünü aydınlatmak için dünyada tanınan birçok yazarla tanıştı. Yazar örgütlerin aktif üyesi oldu ve yönetiminde yer aldı. Eserleri dünyada konuşulmaya başlandı. Kitapları başka dillerde okunmak isteniyordu. Ancak yasaklı bir dil için çevirmen bulmak güçtü. Bunun farkındaydı Uzun. Uzun’un Kürtçe ile yazma ısrarı ve bu onurlu duruşu için, yabancı basın-yayın şöyle diyordu:
’Mehmed Uzun eselerini, diğer tanınmış Kürt yazarları gibi, Türkçe ya da Arapça yazmıyor. Bu diller ile yazılsaydı, kolayca çevrilir ve daha çabuk tanınırdı. O, öyle yapmadı. Mehmed Uzun eserlerini, kökü tarihin derinliklerine kadar varan, sözlü edebiyata güçlü olan bir dil ile, çeviri konusunda çevirmeni az bulunan yasaklı bir dil olan, Kürtçe ile yazıyor.’

İsveç’te bulunan Ordfront yayınevi kitaplarını çevirip basma kararı aldığında, verilen kararın zorluklarının farkına, çeviri işine başladığında daha iyi anlamıştı. Yayınevinin şefi gazeteci Jan-Erik Pettersson o günleri şöyle anlatıyordu:
’Eldeki çevirinin güçlendirilmesi gerekiyordu. Orjinaline uygun hale getirmek için, çevirmen bulma çabasından oluşan boşluğu, Uzun dolduruyordu. Saatlerce yorulmadan romanının İsveçceye çevirme çalışmasına yardımcı oluyordu. Günlerce bu böyle devam etti. O’nun anlatımdaki güçlülüğü, eserlerinden anlamak güç olmuyordu.’

Uzun’un romanları birçok dilde okunuyordu. Bu arada, Türkiye’de, yazdığı romanları TMK’ye göre suç teşkil ettiği öne sürülüyor, hakkında dava açılıyordu. Dünya edebiyat çevrelerince tanınan bir yazarı cezalandırma ve birçok dilde okunan edebi eserlerine yasak getirme girişimi, skandal sayılıyordu. Demokrasi adına bir ayıp gibi değerlendiriliyordu. Zamanın İsveç Kültür Bakanı Marita Ulvskog’u ’Uzun cezaevine konulsaydı, oraya gidecektim’, demeye kadar getiriyordu.

Yeniden yaratmak istediği dilin üzerinde yasaklar kalktığı ve demokrasi havasının estiği ülkesinde, en çok sevdiği Diyarbakır küçelerinde gezme, havasını soluma ve orada büyük eserler yaratma hayali vardı Uzun’un. İşte böylesi bir zamanda acımasız bir hastalığa yakalandı. Ömrünün son dönemini sevdiği kadim şehirde geçirerek yaşama veda etmişti.

’Mehmed Uzun Anlatıyor’ kitabı, o’nun fazla anlatılmayan, bilinmeyen tarafına ışık tutuyor. Uzun’un yakından tanıdığı, dost ve arkadaşı gazeteci-yazar Zarathustra Gabar Çiyan, Stockhom’un kuzeyine düşen, kitaplarını yazdığı ve misafirlerini karşıladığı küçük evinde, bazen Drottninggatan Caddesi üzerinde bulunan İsveç Yazarlar Federasyonu kafesinde ve şehir merkezindeki Kültür Evi’nde kendisiyle yaptığı söyleşileri yer alıyor bu kitapta.

Uzun, kendini anlatıyor bu söyleşilerde. Çocukluğunu, büyüdüğü aşiret evindeki gelenekleri ve yaşananları paylaşıyor. Komşuları, birlikte yaşadığımız diğer kültür ve inançtan insanları, değerlerimizi, kültürel ve inançsal zenginliğimizi; Ermenileri, Suryanileri, Ezdileri ve Müsevileri anlatıyor. Çok kültürel zenginliğimizin yararları ve korunması üzerinde derinleşiyor. Yaratılan tarihi tahribatlar, kanayan yara ve acıların dinmesi, yaraların sarılması için insani bakış açısıyla ve aydın sorumluluğuyla yaklaşıyor sorunlara. Bugünü görür gibi, aşırıcılıktan uzak, birlikte yaşam için, akılane çözüm önerilerini sunuyor.

İlk aşkı ve aşka bakış açısı ile ilgili soruya, tabulaştırılan, konuşulması ve daha çok bağlanılması gereken aşk konusunda ilk defa açılıyor. Tabuları yerle bir ediyor. Kürdün aşka olan ihtiyacını irdeliyor.

Uzun’un gazeteciliği, gazetecilikteki tecrubesi, editörlük yaptığı günleri, üye olduğu kurumlar ve Kürt tarihinde mesleki anlamda gelinen son aşama konusundaki düşüncesini detaylarıyla anlatıyor. Gazetecilikle ilgili hatıralarını paylaşıyor.

Mehmed Uzun, yazdığı eserlerine değiniyor. Bazen tek tek ele alıyor, değiniyor kitaplarına. Yaşadığı güçlükleri, karşılaştığı zorluk ve sorunları anlatıyor. Sevinçlerini ve hayallerini paylaşıyor. Romanlarındaki kahramanlarının kaynaklarına nasıl ulaştığını, ham maddesini nasıl işlediğini ve yarattığı romanlarında dilin önemini öne çıkarıyor. Başka dillerde yayınlanan eserleri hakkında bilgi veriyor. Planlanan diğer çalışmalarından behsediyor.

Kitapta bulunan Mehmed Uzun’la yapılmış üç söyleşinin dışında, bu çalışmayı önemli kılan iki bölüm daha var: ’Mehmed Uzun dış basında’ ve ’Mehmed Uzun’a karşı açılan davalara dış tepkiler’.
Dış basında yazılanlar konusunda, İsveç basını temel alınıyor. Gazete ve dergilerde, edebiyat eleştirmenleri tarafından Mehmed Uzun’un esereriyle ilgili yapılan analizlerinin çoğu derlenmiş, bunların özet çevirisi sunulmuştur.

Mehmed Uzun’a karşı açılan dava ve tepkiler bölümünde, İsveç meclis dökümanlarından faydalanılmış, İsveç Pen’in açıklaması sunulmuş ve basından güçlü kalemlerin davayla ilgili eleştiri ve düşünceleri verilmiştir. Döküman ve açıklamaların tümü kısmen ya da tamamen çevrilmiş, okuyucuyla paylaşılmıştır.

Kitabın önsözü, Uzun’un eserlerinin bir bölümünü İsveçceye çevirmesinde, okuyucusuyla buluşturmasında önemli rol alan, Ordfront yayınevi şefi Jan-Erik Pettersson’a ait. Mehmed Uzun anlatıyor kitabı hazırlandığı sırada, kitabın yazarı Gabar Çiyan, Pettersson ile görüşmüş, kitap hakkında fikirlerini almış, düşüncesinden faydalanmıştır. Pettersson, önsözünde Uzun’un yaşamımdan yola çıkmış, eserlerine değinmiş ve yaşamının son yıllarıyla ilgili hislerini paylaşmıştır.

Mehmed Uzun Anlatıyor, Gabar Çiyan’ın 17. Kitabı. Ancak Türkiye’de yayınlanan ilk kitabı oluyor. Kitabın editörlüğünü Hüseyin Gündüz yapmış. Kitap, İstanbul’da, DO yayınları arasında çıkarak, kısa süre önce Türkçe okuyan okuyucusuyla buluştu. Gazeteci-Yazar Zarathustra Gabar Çiyan daha çok Kürtçe yazmaktadır. Kendisi, Kürtçe değilde, Türkçe olarak yazdığı bu çalışması hakkındaki düşüncesini şöyle açıklıyor:

’Doğru, Türkçe dahil değişik dilleri bildiğim halde, ağırlıklı olarak Kürtçe yazıyorum. Bu kitabı Türkçe yazmamın sebebi, Mehmed Uzun’la yapmış olduğum söyleşilerin, ülkemizdeki çok kültürel yaşantımızla ilgili olduğundan dolayıdır.
Cumhuriyet sonrasına kadar olan belirli bazı zaman dilimine kadar Kürtçe dili, Ermeni, Suryani ve Diyarbakır-Kerkük hattı üzerinde yaşayan Müsevilerle iletişim dilimiz iken, getirilen yasak ve ötekileştiren eğitim sistemi yüzünden, Kürtçe’nin yerini Türkçe almış oldu. Uzun’un düşüncesini bu kültürlerle paylaşma adına, söyleşilerimi Türkçe gerçekleştirmiştim. Orijininde olduğu gibi, kitabı da Türkçe olarak kaleme almayı uygun buldum.’


Mehmed Uzun’u bir başka açıdan tanıma fırsatını veren bu çalışmayı elde edebilmek için, DO yayınlarıyla, doyayinları@hotmail.com e-post adresinden ilişkiye geçmek yeterli.

Inga kommentarer:

Skicka en kommentar

Obs! Endast bloggmedlemmar kan kommentera.

Hacı Şero efendi nasıl hamile kaldı

Biliyorum, sinirlenecek, ”erkekler hamile mi olur mu?”, diye soracak ve bana kızacaksınız. Haklısınız efendim. Sizin yerinizde olsam, bend...