onsdag 29 maj 2013

„Kutsal Kaynaklar ve Mitolojide Kürdler“ yayınlandı


Yazar Faysal Dağlı’nın „Kutsal Kaynaklar ve Mitolojide Kürdler" adlı çalışması okurlarla buluştu. Aram Yayınlarınca yayınlanan kitapta, Bahdîn (Zerdeştiler) olgusu başta olmak üzere, Avesta, Tevrat, İncil, Kuran gibi kutsal kaynaklarda Kürdler ve Kürdistan ile ilgili anlatımlar, olay ve şahsiyetler analiz edilerek, Kürd tarih ve kültürünün insanlığın ortak hafızasının oluşumundaki katkısı inceleniyor. Kitapta, mitolojik anlatımlar ve dinsel kaynaklarda insanlığın ikinci doğuşu olarak ifade edilen tufan üzerinden şekillenen ve Kürdistan merkezli gelişen kutsal söylencelerin, bunun etrafında şekillenen ve günümüze dek ulaşan tarihsel olayların sonuçlarının Kürd ulusal kimliğinin gelişimindeki rolüne dikkat çekilerek çok sayıda olgu ve olay irdeleniyor.

Yazar Faysal Dağlı, kitabın ön sözünde, „Mitolojiyi; ulusların, toplumların ‚masalı‘ olarak küçümseyebilir miyiz?" diye sorduktan sonra, insan kütleleri arasında ortak kimlikler oluşturan birleşik hafızanın köklü, etkili ve varlığımız kadar gerçek olan kısmının mitoloji olduğuna vurgu yapıyor. Dikkatli bir gözün mitolojinin; sosyal, kültürel, politik ve dinsel yaşamımızdaki etkileri ve sonuçlarını görebileceğine dikkat çekiyor.

Modern teorilerin toplumlar ve ulusların; geçmiş, bugün ve yarından oluşan üçgen bir zaman boyutunda yaşadığını değerlendirdiğine dikkat çeken Dağlı, „gerçekten de insan gruplarını birbirinden ayıran, onları sınıf, ümmet, ulus, aşiret, klan, parti, tarikat ve hatta aile yapan en önemli olgunun" yaşadıkları ortak süreçler ve bunun sonucunda yarattıkları ortak değerler, kolektif çıkarlar ve refleksler olduğunu hatırlatıyor.

Ortak hafızada insan gruplarını birbirinden ayıran veya birleştiren olguların başında büyük atalarından devraldıkları, yaşadıkları ve gelecek kuşaklarına bırakacakları anılardan ve o anıların kalıntılarından oluşan maddi-manevi miras olduğunu ifade eden yazar, insanın maddi ve manevi kültürünü, davranış biçimlerini Marks‘in deyimi ile "üstyapısını" oluşturan unsurların tarihin dehlizlerine uzanan değerler silsilesinde gizli olduğunu söylüyor. Bu manevi kültür veya değerlerin üstünde şekillendiği temelin bileşenlerinden birinin de mitoloji olduğuna vurgu yaparak günümüz uygarlıkları arasında süren "kültürler savaşı" ve öteden beri süregelen etnik konfliktlerin, dinsel, mezhepsel savaşların, soykırımlar, ve boğazlaşmaların mitolojik simgeler üzerinden yürüyegeldiğine dikkat çekiyor.

Geçmişimizin günümüze taşan ve yaşamımıza yön veren kodlarının da mitolojinin "yalan ve gerçeklerinde" gizli olduğuna, belki de dünyanın anlamı ve düzeninin, insanın doğa ile ilişkilerinin bile bu "masallar" üzerinden şekillendiğini söyleyen Dağlı, „belki de karakterlerimizi şekillendiren ve bize kader olan olgu da bugünkü yaşamımız ile atalarımızın "masalları" arasındaki bilinç köprüsü olduğunu vurguluyor.
Mitolojinin kendisi kadar, onu bilmenin de önemine dikkat çeken Faysal Dağlı, mitolojinin önemli bir bileşeni olduğu tarih bilincinin sosyal varoluşun esası olduğunu hatırlatarak, bu bilincin özellikle uluslaşma yolculuğunda bilinen tecrübelerde bir pusula görevi gördüğünü ifade ediyor.

Kitap özellikle Mezopotamya ve Kürdistan’da şekillenen, evrensel mitolojiyi ve günümüz insan gruplarının ulusal, sosyal, politik ve dinsel yaşamını ve birbirleri ile ilişkilerini etkilemiş olan yerel mitolojinin veya kimi tarihsel süreçlerin Kürdler ve Kürdistan’la ilişkilerini aktarıyor.

Kitapta; Kürdistan ve çevre bölgelerin; ilk uygarlıkların, ilk kahramanların, eski zaman tanrılarının, peygamberlerin, azizlerin, dinlerin ve olağanüstü olay ve öykülerin, yıkımların ve yaratımların, savaş ve barışların yaşandığı ve anılarının mitolojinin masalımsı dili ile günümüze ulaştığı merkezler olduğuna dikkat çekiliyor.

Kitabın bir bölümüne ismini veren "sessizlik burçlarının" Zerdeştilerin ölülerini günah ve kirlerinden arınsın diye bıraktıkları yükseltilere verdikleri isim olduğuna vurgu yapan Faysal Dağlı, şöyle diyor: „Varlıkları yadsınmanın, asimilasyonun ve yok edilmenin dayanılmaz baskısı altında olan Kürdlerin, tarihin soğuk "sessizlik burçlarında" terk edilmelerine rağmen, onlara yaşama enerjisi ve yeteneği veren, "burçlarda" çürümelerini engelleyen ruhun da "sessizlik burçlarına" sinen atalarından miras hafızaları olduğu dikkatli bir göz tarafından görülebilir."

Kutsal kaynaklardaki araştırmaların dışında Newroz, Med uygarlığı, Anabasis, Gilgameş Destanı, Aleksander'in Kürdistan seferinin sonuçları gibi çeşitli konuları da inceleyen Dağlı, çalışmasının amacının „insanlığın büyük hikâyesinden çıkarılmak istenen, bu öyküdeki emekleri, ortaklıkları, varlıkları, sahiplikleri görmezden gelinen Kürdlerin geçmişlerini sahiplenme, tarihlerini bilme, hafızalarını tazeleme çabalarına bir katkı" olduğunu ifade ediyor.

Editörlüğünü Vedat Çetin‘in yaptığı kitap Aram Yayınlarının Araştırma dizisi içinde yayınlanan kitap için 2001-2009 yılları arasında çok sayıda akademisyen, araştırmacı, din adamı, yazar ve ilgili ile söyleşiler, uzun görüşmeler yapılmış ve farklı dillerde çok sayıda kaynak incelenmiş. Kitabın kapağını ünlü Kürd ressam Ahmet Güneştekin'in "Cenettin Kapısı" adlı tablosu süslüyor. Kitap Amed TÜYAP Fuarında Aram Yayınları standında bugün okur ile buluştu.

Yazar hakkında:

Amed'de (Diyarbakır) doğan Faysal Dağlı Dicle Üniversitesi’nde dil ve edebiyat okudu. 1988 yılında gazeteciliğe başladı. Çok sayıda gazete ve dergide yazarlık ve editörlük yaptı, dokümanter filmler çekti. Özgür Gündem (1992), AK News (2008) gibi medya organlarının kurucuları arasında yer alan Dağlı, Le Monde diplomatique kurdî (2009) gazetesinin de kurucu editörüdür. Dağlı, 1995 yılından bu yana Almanya’da yaşıyor. Yazarın edebiyat, tarih ve aktüel konularla ilgili yayınlanmış kitapları: Brakuji (1994, Belge Yayınları), Ateşten Portreler (1996, Belge Yayınları), Nameya Dicle (2001, Peri Yayınları), Uzak Yazılar (1999, Mezopotamya Yayınları) Şerî Navxweyî Kurd (2000, Weşanxaneyî Kurdistanî Emro), Welatê Me (2003, Mezopotamya Yayınları), Bircên Bêdengiyê (Evra Verlag, 2005, Weşanên Spîrêz, 2008)

Edinme adresi: Aram Yayıncılık Huzurevleri Mah. Sıtkı Göral Cad. Kurdi-Der Binası Kat3/3 Kayapınar / DİYARBAKIR Tel: 0 412 238 30 71 email: info@aramyayınevi.com

lördag 27 april 2013

Gazeteci Cevat Korkmaz'ın önemli çalışması: Kürt Kapanı







Kürt Kapanı, araştırmacı gazetecilik yöntemi ile yazılmış bir eser. Bu eserin hazırlanmasındaki emek büyüktür. Masa başında değil, mesleki ve bölgesel riskler göz önüne alınıp, kuzeyden güney Kurdistan'a uzanan sınırı ve yol üzerindeki karakolar aşılarak olayın ana merkezine gidilip hazırlanmıştır. Sıcağı sıcağına gözlemler aktarılmıştır. O dönemde, sesi kıstırılan ve düşünceleri kamuoyu ile paylaşılması engelenen Kürt halkının acılarını yansımayı başarılmıştır. Kürt siyasi yetkilileri ve kendi ülkesinde göçmen edilen halk ile yapılan söyleşileri yaşantılardan fotoğraflarla belgelemektedir. Yayınlanmamış belge niteliğindeki açıklamaları duyurmuştur. Eldeki ham maddeyi, bilgi, deneyim ve görmüşlüğün tecrübesiyle yoğurup, işlemiştir.

Kitabın bir diğer özelliği ise, detaylarıyla yazılmayan yakın tarihimizin bir kesitine şahitlik etmesidir. Dünyanın birçok yerinde kullanılan ve makbul görülen bir yöntemle (oral history) yakın tarihimize ışık tutmaktadır. Diğer bir deyişle, olay yerine giderek inceleyen, görüşü alınmayan tarafın kahramanlarıyla yapılan söyleşilere yer verip, bununla ilgili belge ve fotoğraflarla yakın tarihin yazılmasını sağlanmış olmasıdır. Ya da bunları yaşayanlarla yapılan söyleşilerin derlenmesi de denilebilir. Kısacası, 'konuşarak, şahitleri dinleyerek ağız yolu ile yazılan tarih'tir bu.

KITABIN TARİHSEL ÖNEMİ


1990 sonlarında, Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesiyle başlayan bölgesel gerginlik, BM'in, Irak güçlerinin Kuveyt'ten çekilmesi için, 1991 yılı ilk ayının ortalarına kadar süre vermesiyle doruk noktasına ulaşıyordu. Sürenin bitimiyle, Körfez Savaşı'nın startı da verilmiş oluyordu. Savaşta kırılan Saddam güçleri, BM Güvenlik Konseyi'nin koyduğu tüm şartları kabul etmek zorunda kalıyordu.

Savaşın başlamasıyla birlikte, Irak içindeki dini ve ulusal azınlıklar ayağa kalkıyordu. Ülkedeki en büyük muhalif güç şüphesiz ki, Kurdistan'ın güneyindeki Kürt özgürlük mücadelesi idi. Peşmerge güçleri, tarih boyunca hem kırılmış hemde başarılar elde etmişti. Şimdi ise, dünya kamuoyuna, kimyasal silahları kullanarak soykırım suçlusu olan bu rejim ile birlikte yaşamanın artık mümkün olmadığını anlatmaya çalışıyordu. Kürt hareketi, örgütlenmesini güçlendiriyor ve yeni mevziler elde ediyordu. Fakat sivil halkın kimyasal silah korkusu devam ediyordu. Ve yüzbinlerle ifade edilebilecek büyük bir göçe hazırlanıyordu. Ne idi bu korkuya neden olan sebeb?

ENFAL SOYKIRIMI'NIN BIRAKTIĞI KORKU

Saddam Hüseyin'ın kuzeni ve Irak eski savunma bakanı Ali Hasan el Mecid (Kimyasal Ali) Kürtlerin sonunu getirecek, onların soyunu yok edebilecek bir planı hayata geçirmek için, 1986 yılında hazırlıklarına başlıyordu. Plan, Saddam Hüseyin'ın onayını alıp, desteğiyle devreye sokuluyordu. Soykırım planı, 1988 yılının Mart ayında Halepçe şehrinin kimyasal silahlarla bombalamasıyla doruk noktasına ulaşıyordu.

Soykırım sonrası yapılan ilk tespitlere göre, öldürülenlerin sayısı 200 binin üzerinde idi. 4000 köy haritadan tamamıyla silindi. Onbinlerce kişi sakat kaldı. Binlerce kişi göç etti.

İsveç'li tanınmış tarihçi Dawid Gaund, Saddam rejimi tarafından sistematik olarak ortadan kaldırılan köylerin, satelit aracılığıyla ABD tarafından görülmesine rağmen sesiz kalındığına işaret etmektedir. Dr. İsmail Beşikçi Hocam, Halepçe Katliamına denk gelen günlerde, 20 Mart 1988 Kuveyt'te toplanan İslam Ülkeleri konferansı, Kıbrıstaki Türk azınlığı ve Afganistan sorunu ele alıyor. Ancak, büyük bir kesimi İslam dinine bağlı Kürtlerin soykırımını görmemezlikten geldiğine işaret etmekte.

İşte sivil halk bunu yaşamıştı. Biliyordu. Soykırım, dünyanın gözü önünde olmuş, sesiz kalınmış, çok sonraları bu gündemlerine gelebilmiş idi. Sivil halkın genç kesimi rejim karşıtı savaşta yerini alırken, savaş bölgesinden, tehlikeden kaçan sivil halkın göçü engelenemiyordu. Zira bunların yaşamlarını garanti altına alacak, onları kimysal silah saldırısından koruyacak güç yoktu. Ve yüzbinlerce insan ülkesinin kuzey sınırlarına doğru yol alıyordu.

İşte Araştırmacı gazeteci Cevat Korkmaz, 'Kürt Kapanı' adlı bu kitabında, hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığımız, 1991 yılının ilk dört ayında yaşananların dökümünü yapıyor. Sınırda olabilecek tehlikeleri bile bile yola çıkıyor ve hepsini aşarak Kurdistanın güneyine geçiyor. Orada, hareketliliğin en sıcak yaşandığı yaşam yerlerinden dönemin notlarını sunuyor. Ve göç eden yüzbinlerin yaşadıklarını aktarıyor.

KİTAPTAN ÖNEMLİ BÖLÜMLER

Daha Kurdistan Federe Bölgesi'nin yapılanması ortada yok iken, olabilecekler konuşuluyor. Diyana kasabasının güvenliğinden sorumlu Mustafa Neveyi 'Kururlacak Kurdistan'da Cumhurbaşkanın Mesut Barzani' olacağı konusundaki belirlemesi ilgi çekicidir.

Korku ortamında terkedilen Diyana ve Hewler şehirlerinden içler acısı manzaralar verilmektedir. Susuzluk, ilaç yetersizliği, bulaşıcı hastalıkların tehlikesi ve ilkel yöntemlerle hastaların tedavisi. Bu manzaranın bugünkü nesiller tarafından bilince çıkartılmaldırı ki, kazanılmış tüm değerlerin kıymeti bilinsin.

Yazarın deyimi ile, göç eden kerdeşlerine kucak açan, ekmeğini paylaşan ve acısını kendi acısı gibi bilen Kurdistan'ın kuzeyindeki insanların yaptıkları fedekarlıkların unutulması vurgulaması önemlidir.

Bugün dahi Kürtler arasında değişmeyen vurgu ' Kerkuk Kurdistan'ın kalbidir. Kerkuk olmasa Kurdistan'da olmaz''ın o zamanlar bir peşmerge tarafından söylenmesi, binlerce kilometre birbirinden uzak olan Kürtlerin, ortak özlemlerinin ifadesi olarak bu kitapta da öne çıkması çok duygulandırıcı ve önemlidir.

Bir ananın dinmeyen acıları. Savaşın acımasızlığı ve bu acımasızlığın yaratığı ortam. Kürtlere savaşmaktan başka çözüm yolu bırakmayan rejimlere karşı bir ananın tutumu, kalan tek oğlunu peşmerge saflarına yollayan ananın tavrı birçok dile çevrilip dünya kamuoyu ile paylaşılmalıdır:
- Peşmergeliği neden seçtin?
- Halepçe'de ailem katledildi. Bir tek anam hayatta. Onunda gözleri görmüyor. Kardeşlerimin öcünü almasam hakkını helal etmeyeceğini söyledi.

Ve Türkiye'nin Kürtlere karşı bitmek bilmeyen ırkçı tutumu, okumamış, en uzaktaki bir Kürt köylüsünün dahi, Kurdistan'ın diğer parçalarında haberdar olduğunu hem üzülerek hemde sevinerek öğreniyoruz. Kuzey Kurdistan'ın sınır köy ve kasabalarına yaklaşan yüzbinlerce Kürt göçmeni sınırda bekleyen Türk güvenlik kuvvetlerinin zorluklarıyla karşı karşıya kalarken, Irak'lı Türkmenlere kapılar sonuna kadar açılıyordu.

'Bizler, adı duyulmamış işlenmeye devam eden bir suçla karşıyayız', demişti başkan Winston Churchill. Bu söz yahudilerin, Nazilerce vahşiyane bir şekilde topluca soykırıma uğratıldığı Baltık Ülkelerinden gelen haberlerden sonra, 1941'de söylemişti. Aslında soykırım suçu tarih boyunca çok defa işlenmiş olmasına rağmen, adı konulmamış, uluslararası hukukta yerini almamış bir suçtu. Polonyalı Hukukçu Raphael Lemkin'in (1900-1959)bitmek bilmeyen araştırma ve uluslararası çabasıyla bilimsel tanımı yapıldı soykırımın ve hemde uluslararası hukuktaki yerini alıyordu. Grek ve latin harflerinden oluşan iki kelimeyi 'GENO' yani halk, ırk ve 'CİDE' öldürmek yok etmek 'Genocide', yani soykırım anlamına gelen tanımı hukuk diline de yerleştirmiş oluyordu. İşte adı konulmayan bu vahşi uygulmaya tabi tutuldu Kurdistan'ın güneyi. Kimyasal silahların kullanımı ve toplu kıyımlar birbirini izledi. Savaş meydanında mertliği bitirmişti bu silahlar. Göç eden halka soruyordu Korkmaz: - Nereye gidiyorsunuz?
- Türkiye'ye.
- Neden kaçıyorsunuz? Neden direnmiyorsunuz?
- Kimyasal silaha karşı kim direnebilirki?

Kitabın en önemli bölümlerinden birisi de şüphesizki Hizbullahe Kurdistane lideri Şeyh Muhammed Halit ile yapılan uzun söyleşisidir. Halit'in o dönemle ilgili açıklamaları, Saddam'ın Kürtlerden bir gönülüler ordusu kurma girişimi ve bunların kullanacağı alanla ilgili bilgileri önemli. Hizbullah'ın Kurdistan'da ve bulundukları ülkelerdeki çalışma sistemleri ve karar almada hangi noktaların öne çıktığını çalışmanın önemini daha da artırıyor. Halit'in 'Saddam işbaşından gidecek. Cumhuriyet muhafızları mutlaka yenilecek. Kürtler haklarına kavuşacaktır. Hiçbir güç buna engel olamaz' belirlemesi, bölgedeki bugünkü durumu ile karşılaştırıldığına, Kürt siyasetinin uluslararası siyasete yerini aldığı, Kürtlerin pay sahibi olduğu ve ne kadar olgunluştığının kanıtı olsa gerek.

Kurdistani cephenin o dönemde, Türkiye, İsrail, İran ve ABD ile olan ilişkilerine de yer yer değinilen çalışmada, dış politikada izlenilen yol ile ilgili bazı saptamalar yapmak mümkün.

Sonuç olarak, bu eser okunması gerekli olan değerli bir çalışma. Yakın tarihimzden önemli sahifelerine ışık tutan bir dökümentasyon.

CEVAT KORKMAZ

Bölgemizde, araştımacı gazeteciliğin tanınmış isimlerinden birisidir Cevat Korkmaz. Tanınmış gazeteci Aziz Korkmaz'ın oğlu. Uzun yıllar Diyarbakır'da gazetecilik yaptı. Çok defa Kurdistan'ın güneyine gitti. Başkan Mesut Barzani ve diğer liderlerle görüştü. Amed'te kurduğu Ortadoğu Haber Ajansı ile birçok önemli habere imzasını attı.

Kürt Kapanı adlı kitabı, Kurdistan'an dönüşü hemen sonrasında, sıcağı sıcağına 1991 Nisanın sonlarında Yurt Kitap-Yayın tarafından basılmıştı. Cevat Korkmaz'ın gazetecilikteki en önemli özelliği, haberi ana kaynağından ve birinci elden vermesidir. Sıcağı sıcağına yazması, heyecan ve yaşadığı aksiyonunu katmasıdır. Çalışmasını, güçlü fotoğraflarla ve karelerle beslemesidir. Kalbinden geçenleri, bütün temizlik ve saflığıyla okuyucusuyla paylaşmasıdır.

Korkmaz, ülkedeki politik yaşamdan soyut olmamıştır, habere yorumunu katmaktadır. Tahminlerinin önemli bir kısmı doğru çıkmaktadır. Ancak olabilecek yanlışlıkları da peşinen söyleyebilecek cesaretedir. Cevat, araştırmacı gazateciliğini, bölgesinde başka gazetecileri de yetiştirmek süretiyle paylaşmasını bilen bir kişi. Sansürün geçilmez olduğu 12 Eylül yılları sonrası, Özal ile başlayan dönemlerde bile kendine has bir haber üretim biçimiyle, tutarlı, ölçülü ve kaliteli bir haber tekniğinin yanında, denenmemiş kelimeleride katarak, bölgedeki gazetecilik diline ahlaki ölçüler kazandırmıştır. Sıradan gazeteci olmamaya özen göstermiştir.

Analiz: Gabar ÇIYAN & EuroKurd News

Hacı Şero efendi nasıl hamile kaldı

Biliyorum, sinirlenecek, ”erkekler hamile mi olur mu?”, diye soracak ve bana kızacaksınız. Haklısınız efendim. Sizin yerinizde olsam, bend...