söndag 2 augusti 2015

Bilim-Kurgu’nun Kürtçesi: ”Bir bedende iki kişi’’


Roman yazarı Newaf Miro’yu okuduğumda, heyecandan çok, eski gelenek ve göreneklerle buluşturan yönü, bana, daha doğrusu insanlığa ait kadim inanç ve değerlere bağlayan ilgi çekici tarafı kendine bağlıyor.

Kültür ve inançlarda ileriye dönük yapıcı reform ve yenilikler hiç bir zamanda kolay olmamış, tartışma ve verilen çabalarla adımlar atılmıştır. Miro’yu okurken, bu yönlü insani çabasını görüyorum. Kendine göre bu yenilikleri, adını anmadan istiyor. Aşk ve hasret, edebiyat dili, buna ulaşmanın yolu oluyor.

Bir dili vardır Miro’nun, Kürtçenin doğal ve renkli güzelliklerini kendinde barındırıyor. Sadece bu dilin güzelliği değil, yüzlerce yıldan günümüze gelmiş, güçlü anlatıcılar ‘dengbej’lerimizi aratmıyor. Eskiyi, modern ile yoğurarak, Kürtçedeki o büyük ve derin anlatım gücünü ortaya seriyor. O’nun romanı okunduğunda, kadının yüceliği, aşk, doğa, nefret, sevgi, ihanet ve muhabet bir arada, doğalığı içinde seyrediyor. Dildeki anlatı ustalığı, insanı bir daha Kürtçe’nin o nazik, ince ama derin anlatımına sevda ile bağlıyor.

“Du kes û yek mirov” (Bir bedende iki kişi) eseri, bilim-kurgu romanlarının Kürtçedeki ilkleri arasında sayılıyor. Romanı, biraz da öze dönüşüme yönelik. Kendini bulmanın, kökenine ulaşmanın ve tatlı inadın anahtarı, inanç, aşk, tutku ve biraz da inat oluyor.

Kürtlerin kendi dilinde yazdığı romanlar, ‘ülkede kaleme alınan’ ve sürgün ya da kendi deyimleriyle “welatê xerîbiyê” romanları olarak, iki kategoride toplamak mümkün. Miro’nun bu çalışması sürgünde yazılmış, ancak baskı ve dağıtımı ülkede yapılmış. Sürgün romanları, temaları ne olursa olsun, bir yerinden mutlaka hasret kokacaktır. Ülke topraklarına, sevgiliye ve sevilenlere olan özlem öne çıkacaktır. Anlatılarda, çekilen acılar bir şekliyle kendini dışarıya vuracaktır. Bu romanda, bu türden izlere rastlamak olası.

Olay, romanın kahramanı iki kişi, Alman assılı Dr Peter Schulz ve Kürt assılı Üniversite öğrencisi Qutbeddin Yıldız’ın beyinlerindeki amansız hastalık ve çektiğı acıların anlatımı ile başlıyor. Dr. Schultz hastanede ölümü, Yıldız, bir ölüden, bağışlanacak bir beyin nakliyle kurtulmayı bekliyor. Ve Schultz’un ölümü sonrasındaki beyni, iki tarafın da onayıyla Yıldız’a naklediliyor.

Yıldız, eski çevresine, ailesine, kültür ve diline yabancı olmuştur. Uzmanlar denetiminde uyumu zamana yayılarak gerçekleşmektedir. Kürt assılı ailesinin yozlaşmasını hoş karşılamaması, çelişki ve sorunları beraberinde getiriyor. Artık Qutbeddin değil, ‘Nemir’ (Ölmeyen- Yaşar) oluyor adı.

Nemir, ailesinin sömesterde Kars’a, doğup büyüdükleri ‘Serhedan’ bölgesine gelmesiyle, burasıyla ilgili daha önce okuduğu yerlere ilgisi artıyor. Kürtleri tanımaya çalışıyor ve özelikle, ninesi, ‘Pîra Asê”nin anlatıları dikkatini çekiyor. Ninesi, son yüzyılın acılarına tanık olan kırımdan kurtulmuş Ezdi assılı biri. Evlendiği kişi Ezdi değil, Müslüman bir Kürt olmasına rağmen, geleneklere bağlı bir bayan. Ve geçmişini hergün yaşayan bir kişi.

’Serhedan’ bölgesinde yaptığı gezi, çektiği fotoğraflar ve yaşadıkları, kökenine daha çok bağlanmasına, kökeniyle menfaatler yüzünden ikilik içinde olan aile bireyleriyle arası iyice açılmakta. Almanya’ya dönüşte, ninesini bir daha görme ve Kars çevresini tanıma için geri dönme planı polis tarafından durdurulur. Dönüşte tanıştığı ’Sultan’la aşkın en güzelini tadar. Bağlanır Sultan’a. Ezdi kökenli bir kızdır Sultan. Gelenek ve inancına göre, ana ve baba tarafının Ezdi olması gerekir ki bu evlilik gerçekleşsin. Ancak, ninesinin Ezdi ruhunda bu gelenek ve inancı yaşayan Nemir, Sultan ile birlikte, kalplerini dinlerler. Hislerine kulak verirler…

’DO’ yayınları arasında İstanbul’da çıkan roman, 2014 Mayısında baskıdan çıkmış. ”Du kes Yek Mirov” romanı, okuyucuya eski Kürt gelenek ve inancını tanımak için fırsat veriyor. 80 sahife cıvarında olan bu romanda, parçalanmış Kürt ruhu ve bedenin düştüğü durumla ilgili tablolar bulmak mümkün. Heyecandan çok sürekleyici yanıyla, zevk alarak okuyacaksınız.
Roman’ın yazarı Newaf Mîro ile yaptığımız ropörtajı paylaşıyoruz…

Newaf Mîro kîmdir?
Newaf Mîro: İlginize, eserlerime ve bununla beraber Kürd diline ve edebiyatına değer vediginiz için teşekürler. Newaf Mîro, çevresindeki insanların sevincini kendi sevinci, çilesini kendi çilesi olarak bilmiş ve paylaşmıştır.
Êzdî ana ve babadan ve dünyaya, Kürd dili kültürü ve edebiyatıyla gözlerini açmış ve hayatla tanışmıştır. Çocukluğu Kürd masaları ve Ezdilerde zengin olan anlatı veya hafıza edebiyatıyla tanışmış ve yerelde çok konuşulan Edûlê ve Dewrêş ê Evdînin delal ve destanıyla dünyası nakış edilmiş ve zengin Kürd masallarıyla süslenmiştir. Türkçeyle tanışması ilkokulda olmuştur. Türkçeyi, Türkleri ve Türk devletiyle orada tanımaya başlamıştır. Ekonomik, dini ve toplumsal şartlar okumasına elvermemiş. Lakin o okumayı, dünyayı tanıma yolu olarak seçmiş ve kendisini hala bir hayat ögrenci olarak görür ve önem verir. İlkokuldan önce ve sonrası da, yaşamın getirdikleri sorumlulukları ailesiyle paylaşmıştır. Yani o, kuzu ve koyun çobanı, tarım işçisi, bulaşıkçı, garson, çaycı, tarım ve hayvancılık emekçisidir.
Almanya ya 1987 yılında sığınmacı olarak yerleşmiş, ilk yıllarda çalışma ve okuma imkanı olmadığından, kendisi kendi eğitmeni olarak sorumluluk taşımış ve geliştirmiştir. Almanya da, Alman dairelerinde ilk olarak Kürtçe yazımla yüzleşmiş, belki ilk Kürdçe yazı yazma heyecanını orada yaşamıştır.
Almanya da değişik yerlerde işçi olarak çalışmış, hayatın her alanında insanlarla tanışma ve emekleme imkanı bulmuştur. Yani kendisi dünyanın öğrencisi, ve aynı zamanda kendi öğretmenidir. Evli ve üç cocuk babasıdır. Yedi kitap yazmıştır. Nafakasını kendisine ait bir işyerinden kazanır.

Beyin nakli konusunda tıbbi anlamda yapılan çalışmalardan bahsedildiğini duydum, okudum. Ancak dünyada, beyin nakli, romanınızın kahramanı ‘Nemir’e uygulanan şekliyle, henüz yapılmamış, gerçekleşmemiştir. Bu anlamda, çalışmanızı Bilim-Kurgu romanları arasında saymak olası. Düşünceniz ne?
Newaf Mîro: Beyin ameliyatının yapılıp yapılmadığı konusu önemli, ancak bu, romanımdaki çıkış noktası değil. Kürdlere, beyin yıkama, düşüncesini teslim alma ve düşüncenin önünü kapama şekliyle, günümüzde fiilen bu türden baskılar ve insani olmayan yöntemler uygulanıyor, yapılıyor. Çıkış yönü bu.

Düşününki insan biyolojik bir motor, veya bilgisayar. Hafızasında kayıtlı olan bilgileri işler ve onunla hayatta bir yer edinmeye çalışır. Kürdlerde var olan bilgi ve hafıza kayıtları işlevsizleştirilmiştir. Yani kendi dili, kültürü ve sanatı asimilasyona tabi tutulmuştur. İnsanın yaşamı kan bağı, ulusal değer ve diliyle anlamlı olur. Kan bağının bir anlam ve önemi kalmaz, dilinin yok olmasıyla.

Yılda binlerce insan, değişik organ nakline ihtiyaç duyuyor. Organ bağışı, kültür olarak yerleşmediğinden, organ bulunmadığından dolayı insanlar ölüyor. Romanımın hangi kategoriye girer konusunda yazılanlara, bununla ilgili düşüncelerine saygım var. Bu konuda fazla bir şey söylemek istemem. Ancak inanıyorumki, romanımda geçen olay ve ameliyat konu olarak, önümüzdeki yıllarda daha çok önem kazanacaktır, tartışılıp konuşulucaktır. Araştırma ve çalışmalarla, tıbi anlamda ulaşılmayana ulaşacağını hep birlikte görmüş olacağız.

Eserlerinizde modern yaşam vazgeçilmez bir parça olurken, gelenek, görenek ve kadim inançlar bu yaşamın bir parçası gibi görmekteyiz. Özelikle, Ezdayeti’nin romanlarınıza verdiği renk ve güzellik bir başka oluyor. Yanılıyor muyum?
Newaf Mîro: İnsan bir köprüdür, dünü, bugünü, yaşanılan an ve yarın arasında. Kendi ataları ve çocukları arasında, yani geçmiş ve gelecek arasında, modern yaşamı da dıştalamayacak şekilde, köprüler kurmak zorunda. Bir fidan topraktaki kökleriyle ayakta durur, gövde ve dallarıyla göklere yükselir. O ağaç zamanla büyür ve meyve verir. İnsanlarımızın kendi öz köklerinden ve geçmişinden koparılması için acımasız yöntemler, siyaset uygulanıyor. Kendi değerlerine yabancılaştırılmak ve düşman haline getirmeye çalışılıyor.

Herkesin inancı neyse o’na saygılı olmak gerek, dokunulmaması lazım. Elbette bir konsesüs olmalı. Bir tek renk, bir inanç ve bir kültür anlayışı dar bir yaklaşım. Böylesi dar bir yaklaşım, ülkemizdeki çok kültürlülük ve zenginliği yok eder. Bizim için bu çok renkliliğin ortadan kaldırılması, ölümün ve yok olmanın bir diğer adı olacak.

Êzdilik, Kürd dili ve evreni kavramanın diğer bir adıdır. Yani ilk evreni tanımlamanın adı olmaktadır. ’Xweda’ (Allah), anlamı kendini yaratandır, Ezda, beni yaratandır, anlamına gelir. Ezdiliğin bir güzel yönünü daha paylaşayım. Şöyle denir, yüce Tanrı için; “Sen kendini yaratan ve beni yaratansın. Binbir ismin vardır. Ama en güzel ismin, ’Xweda dır, kendini yaratandır“.

Kürdistanda Allah vasfını en güzel şekliyle ifade eden, belirten ’Xwedê’ tanımı, Ezdî inancından gelmedir. Süreçle, inanç değişimine rağmen, Kürt toplumu arasında bu tanım kabul görmüştür, halen söylenilmektedir.

Medeniyet, barış ve huzurla gelişir. Bilimsel çalışmalar da bundan payını alır. Çok acıdır ki Ortadoğu’da ve bölgemizde insalar halen bağlı olduğu etniki köken ve inançlarından dolayı öldürülüyorlar, topluca katliamdan geçiriliyor. Bu çok acı verici bir gelişme.

Romanlarınıza ilgi, aksiyonundan ziyade, seçtiğiniz temalardan dolayı artmaktadır. Kürt roman yazarları, eserini yazma esnasında edebi dile aşırı bir şekilde konsantre olması, romanlarındaki heyecanı sınırlı kılıyor. Romanı okunduğunda, olayın akışı alışılagelmişin dışına çıkmada zorlanıyor. Düşünceme katılıyor musun?
Newaf Mîro: Öyle görülebilinir elbet. Bizde hayat hikayesi genelde fedakarlık üzerinde kurulu. Bir Eyyüb peygamberi düşünün, kendi vucudunu harap eden kurtlara sevgi ile yaklaşır, öldürmez. Bizlerde, tıpkı o’nun gibi, acılarımızı gül etme azmindeyiz. Bununla, beyinde güzeliği, hayatı ve geleceği yaratmalıyız. Beyinde atik ve aksiyoner olmalıyız, ve beyinde bize ait olanı ve yarayanı keşf etmeliyiz. Doğruyu ve yanlışı, bir izah ve anlatım yoluyla dile getirmeli. Hergün trajik yaşamlara şahit olduğumuzdan, kahramanların kırıcı olmamasına ben bilerek özen gösteriyorum.

"Du kes yek mirov" romanında, Nemir û Sultanê aşkına engel teşkil ettiğinden dolayı, eski gelenek, görenek ve inançları eleştiriyor, bu alanda yapılması gereken yenilik ve reformlara açık kapı bırakıyorsunuz. Görüşüme katılıyor musunuz? 
Newaf Mîro: Dünyanın tüm inançları kendisini yasal ve legal ortamda geliştirmiş ve reforme etmiştir. Dolayısıyla, değişmeyen, zamanla değişmek zorunda kalmıştır. Bir beşka deyişle, dinler ve ideolojiler zamanla kendini reforme etmişlerdir. Değişmeyeni, şartlar degiştirmek zorunda bırakmıştır.

Êzdiler yasal ortamda kendini geliştirme ve yenileme şartlarını elde etmemişlerdir. Hep kendi değer ve inancını anlaşılmayacak şekilde kendinde saklamış ve dünyaya açılmamıştır. Yani, inanç ve kimliğini hep saklı ve kendine has olarak korumuşlardır. Ve bilindiği gibi, kendi mal, mülk ve değerleri hep talan edilmiş ve aidiyetlerini koruma şekli hep kendi fedakarlıklarıyla bugüne kadar getirebilimişlerdir. Evlilik ve cinselikteki tutuculuk bununla alakalıdır. Aynı ırktan, ancak değişik inanç olan İslam’ın da etkisi vardır. İslam, diğer dinlerden biriyle evlenilmesini, islam olma şartına bağlamıştır. Bunu şart koymuştur. İslam dinine bağlı bir kişi, aşık olduğu bir Ezdi için dinini değiştrimesi imkansız olduğu biliniyor. Halen de böyle. Ezdilerin yaşamış olduğu coğrafyada çoğunluk müslüman inancına ait kişilerden oluşmaktadır. İslam resmi dindir. Durum bu olunca sorunun çözümü kolay olmadığını, ancak bunun var olduğunu hatırlatıyorum.

Günümüzde Ezdiler kendi değerlerini yaşama ve geliştirme yollarını aramaktadırlar. Ben, din görevlisi ve bu konuda uzman bir kişi değilim. Bana kalırsa, öenmli bir zamanın eşiğindeyiz. Dilerim ruhanî meclis ve dini alimler yeni şartlara göre, döneme cevap verebilecek Ezdiliğe yenilikler getirirler.

Üzerinde halen yoğunlaştığınız çalışmalar neler, okuyucularımızı bilgilendirir misiniz? 
Newaf Mîro: Çok konuşulan, üzerinde yazılan ”Keleş ê Reş” romanımın ikinci cildi üzerinde yoğunlaşıyorum, belirli bir noktaya getirdim. Başka bir roman çalışmam daha var. Başlangıcı platonik bir aşk olan, yaşanmış ölümsüz bir aşkı yazıyorum. Çok güzel bir roman ve kendim okuduğumda, hem hüzünleniyor, aynı zamanda his ve sevdalılar dünyasında kayboluyorum. Yitirilmiş aşkları, ölümsüzleştirmeye, yaşatmaya ve canlandırmaya çalışıyorum.
Bence yaşantıdaki her şeyin, aşk ve sevgiyle bağlantısı var. Sevginin olmadığı yerde yaşam anlamsız olur, kalmaz. Sevgiyi yaşayıp, yaşatmalıyız. Ana, baba ve aşkını sever gibi, kendi dil ve aidiyetlerimizi korumalıyız. Elimde ayrıca birkaç yazılmış masal da mevcut.

Hayatı bir şiir, şiiride yaşamın dili ve rengi olarak paylaşıyor ve yazıyorum. Kitap olarak yayınlar mıyım, bilemiyorum...

Ropörtaj & Analiz: Z. Gabar Çiyan

Hacı Şero efendi nasıl hamile kaldı

Biliyorum, sinirlenecek, ”erkekler hamile mi olur mu?”, diye soracak ve bana kızacaksınız. Haklısınız efendim. Sizin yerinizde olsam, bend...