Modern Kürt Edebiyatı’nın öncüsü, Kürt romanının yaratıcısı
gibi tanınıyor yazar Mehmed Uzun. Yaşamının büyük bir bölümünü sürgünde, baskı
ve yasaklar altında inleyen bir dili yeniden diriltmeye, o’nunla roman yazarak
güçlendirmeye, o’nu yazdığı mühteşem eserleriyle dünya edebiyatının bir parçası
yapmaya adadı.
Küçüklüğünde, okul sıralarında bu yasakları anlamaya ve
başka dil ile zoraki eğitim, söyletilen and ve marşları anlamaya çalıştı.
Okuldan kaçtı. Cezalı duruma düştü. Gençliğinde, başka dil ile yazıp düşünmenin
hatasını, politik etkinliklerinden dolayı konulduğu cezaevinde anladı. Kürt
sözlü edebiyatının zenginliğine yöneldi. Kürt tarihini, sosyal yaşamın bir
bölümünü söz ve şarkı ile yarınlara aktaran ’dengbej’lerin büyülü ve renkli
dünyasına girdi ve bir parçası oldu. Nar ağacının olduğu baba evinin avlusunda,
aile büyükleri tarafından çalınan kaval, söylenilen sözlü hikayelere, şarkılara,
destanlara ve yaşanmış anlatılara yeniden yöneldi.
İsveç’te, sürgünde yaşamı seçmek zorunda kaldı. Sürgünde
yaşam, ölümün ve çürümenin de adı olmuştur kimileri için. Bu bilinçteydi. O,
sürgünü yeniden dirilmenin ve güçlenmenin bir parçası haline getirdi. Evi bir süre sonra edebiyat ve kültür ağırlıklı dergi, gazete
küpürleri ve kitaplarla dolacak, tuttuğu notlar üzerinde derinleşecek, ilk
Kürtçe romanını yazma adımını atacaktı.
Biliyordu Kürt tarihini ve sürgünde yaratılan ulusal
değerlerin büyüklüğünü. İlk Kürt gazetesi, Kürt gazeteciliğinin ilk adımı yurt
dışında atılmıştı. Miqdad Midhet Bedirxan’la başlayan ve devam eden
gazetecilik, sürgünde yaratılmıştı. Kürtlerin ilk tiyatrosal eseri ’Memê Alan’
Evdırehim Rehmi Hekari tarafından kaleme alınmış, İstanbul’da çıkan ’Jin’
dergisinde yayınlanmıştı. Kürtçe alfabe yeniden yaratma çalışması, Celadet
Bedirxan’ın ’Hawar’ dergisinde son şeklini almış, bu dile hayat vermişti. Tüm
bunlar ve daha birçok önemli tarihsel adımlar yurt dışında, ülke topraklarından
uzakta atılmıştı ve başarılı olmuştu. Uzun’da onların izinde yürümeye karar
vermişti. Modern Kürt edebiyatının öncülerinden olma ve bir dili yeniden
yaratmak için adım atmıştı.
O sadece Kürtçe roman yazmıyordu. Kürt edebiyatını, sözlü
Kürt edebiyatının öncüsü olan ’dengbej’lerini ve eserlerini dünyaya tanıtmak, Kürt
dilinin anlatım güçlülüğünü aydınlatmak için dünyada tanınan birçok yazarla
tanıştı. Yazar örgütlerin aktif üyesi oldu ve yönetiminde yer aldı. Eserleri
dünyada konuşulmaya başlandı. Kitapları başka dillerde okunmak isteniyordu.
Ancak yasaklı bir dil için çevirmen bulmak güçtü. Bunun farkındaydı Uzun. Uzun’un
Kürtçe ile yazma ısrarı ve bu onurlu duruşu için, yabancı basın-yayın şöyle
diyordu:
’Mehmed Uzun
eselerini, diğer tanınmış Kürt yazarları gibi, Türkçe ya da Arapça yazmıyor. Bu
diller ile yazılsaydı, kolayca çevrilir ve daha çabuk tanınırdı. O, öyle
yapmadı. Mehmed Uzun eserlerini, kökü tarihin derinliklerine kadar varan, sözlü
edebiyata güçlü olan bir dil ile, çeviri konusunda çevirmeni az bulunan yasaklı
bir dil olan, Kürtçe ile yazıyor.’
İsveç’te bulunan Ordfront yayınevi kitaplarını çevirip basma
kararı aldığında, verilen kararın zorluklarının farkına, çeviri işine
başladığında daha iyi anlamıştı. Yayınevinin şefi gazeteci Jan-Erik Pettersson o
günleri şöyle anlatıyordu:
’Eldeki çevirinin
güçlendirilmesi gerekiyordu. Orjinaline uygun hale getirmek için, çevirmen
bulma çabasından oluşan boşluğu, Uzun dolduruyordu. Saatlerce yorulmadan
romanının İsveçceye çevirme çalışmasına yardımcı oluyordu. Günlerce bu böyle
devam etti. O’nun anlatımdaki güçlülüğü, eserlerinden anlamak güç olmuyordu.’
Uzun’un romanları birçok dilde okunuyordu. Bu arada,
Türkiye’de, yazdığı romanları TMK’ye göre suç teşkil ettiği öne sürülüyor,
hakkında dava açılıyordu. Dünya edebiyat çevrelerince tanınan bir yazarı
cezalandırma ve birçok dilde okunan edebi eserlerine yasak getirme girişimi,
skandal sayılıyordu. Demokrasi adına bir ayıp gibi değerlendiriliyordu. Zamanın
İsveç Kültür Bakanı Marita Ulvskog’u ’Uzun
cezaevine konulsaydı, oraya gidecektim’, demeye kadar getiriyordu.
Yeniden yaratmak istediği dilin üzerinde yasaklar kalktığı
ve demokrasi havasının estiği ülkesinde, en çok sevdiği Diyarbakır küçelerinde
gezme, havasını soluma ve orada büyük eserler yaratma hayali vardı Uzun’un.
İşte böylesi bir zamanda acımasız bir hastalığa yakalandı. Ömrünün son dönemini
sevdiği kadim şehirde geçirerek yaşama veda etmişti.
’Mehmed Uzun Anlatıyor’ kitabı, o’nun fazla anlatılmayan,
bilinmeyen tarafına ışık tutuyor. Uzun’un yakından tanıdığı, dost ve arkadaşı
gazeteci-yazar Zarathustra Gabar Çiyan, Stockhom’un kuzeyine düşen, kitaplarını
yazdığı ve misafirlerini karşıladığı küçük evinde, bazen Drottninggatan Caddesi
üzerinde bulunan İsveç Yazarlar Federasyonu kafesinde ve şehir merkezindeki
Kültür Evi’nde kendisiyle yaptığı söyleşileri yer alıyor bu kitapta.
Uzun, kendini anlatıyor bu söyleşilerde. Çocukluğunu,
büyüdüğü aşiret evindeki gelenekleri ve yaşananları paylaşıyor. Komşuları,
birlikte yaşadığımız diğer kültür ve inançtan insanları, değerlerimizi, kültürel
ve inançsal zenginliğimizi; Ermenileri, Suryanileri, Ezdileri ve Müsevileri anlatıyor.
Çok kültürel zenginliğimizin yararları ve korunması üzerinde derinleşiyor.
Yaratılan tarihi tahribatlar, kanayan yara ve acıların dinmesi, yaraların
sarılması için insani bakış açısıyla ve aydın sorumluluğuyla yaklaşıyor
sorunlara. Bugünü görür gibi, aşırıcılıktan uzak, birlikte yaşam için, akılane
çözüm önerilerini sunuyor.
İlk aşkı ve aşka bakış açısı ile ilgili soruya,
tabulaştırılan, konuşulması ve daha çok bağlanılması gereken aşk konusunda ilk
defa açılıyor. Tabuları yerle bir ediyor. Kürdün aşka olan ihtiyacını
irdeliyor.
Uzun’un gazeteciliği, gazetecilikteki tecrubesi, editörlük
yaptığı günleri, üye olduğu kurumlar ve Kürt tarihinde mesleki anlamda gelinen
son aşama konusundaki düşüncesini detaylarıyla anlatıyor. Gazetecilikle ilgili
hatıralarını paylaşıyor.
Mehmed Uzun, yazdığı eserlerine değiniyor. Bazen tek tek ele
alıyor, değiniyor kitaplarına. Yaşadığı güçlükleri, karşılaştığı zorluk ve
sorunları anlatıyor. Sevinçlerini ve hayallerini paylaşıyor. Romanlarındaki
kahramanlarının kaynaklarına nasıl ulaştığını, ham maddesini nasıl işlediğini
ve yarattığı romanlarında dilin önemini öne çıkarıyor. Başka dillerde
yayınlanan eserleri hakkında bilgi veriyor. Planlanan diğer çalışmalarından
behsediyor.
Kitapta bulunan Mehmed Uzun’la yapılmış üç söyleşinin
dışında, bu çalışmayı önemli kılan iki bölüm daha var: ’Mehmed Uzun dış basında’
ve ’Mehmed Uzun’a karşı açılan davalara dış tepkiler’.
Dış basında yazılanlar konusunda, İsveç basını temel
alınıyor. Gazete ve dergilerde, edebiyat eleştirmenleri tarafından Mehmed
Uzun’un esereriyle ilgili yapılan analizlerinin çoğu derlenmiş, bunların özet
çevirisi sunulmuştur.
Mehmed Uzun’a karşı açılan dava ve tepkiler bölümünde, İsveç
meclis dökümanlarından faydalanılmış, İsveç Pen’in açıklaması sunulmuş ve
basından güçlü kalemlerin davayla ilgili eleştiri ve düşünceleri verilmiştir.
Döküman ve açıklamaların tümü kısmen ya da tamamen çevrilmiş, okuyucuyla
paylaşılmıştır.
Kitabın önsözü, Uzun’un eserlerinin bir bölümünü İsveçceye
çevirmesinde, okuyucusuyla buluşturmasında önemli rol alan, Ordfront yayınevi
şefi Jan-Erik Pettersson’a ait. Mehmed Uzun anlatıyor kitabı hazırlandığı
sırada, kitabın yazarı Gabar Çiyan, Pettersson ile görüşmüş, kitap hakkında
fikirlerini almış, düşüncesinden faydalanmıştır. Pettersson, önsözünde Uzun’un
yaşamımdan yola çıkmış, eserlerine değinmiş ve yaşamının son yıllarıyla ilgili
hislerini paylaşmıştır.
Mehmed Uzun Anlatıyor, Gabar Çiyan’ın 17. Kitabı. Ancak
Türkiye’de yayınlanan ilk kitabı oluyor. Kitabın editörlüğünü Hüseyin Gündüz
yapmış. Kitap, İstanbul’da, DO yayınları arasında çıkarak, kısa süre önce
Türkçe okuyan okuyucusuyla buluştu. Gazeteci-Yazar Zarathustra Gabar Çiyan daha
çok Kürtçe yazmaktadır. Kendisi, Kürtçe değilde, Türkçe olarak yazdığı bu
çalışması hakkındaki düşüncesini şöyle açıklıyor:
’Doğru, Türkçe dahil değişik dilleri bildiğim halde, ağırlıklı
olarak Kürtçe yazıyorum. Bu kitabı Türkçe yazmamın sebebi, Mehmed Uzun’la
yapmış olduğum söyleşilerin, ülkemizdeki çok kültürel yaşantımızla ilgili
olduğundan dolayıdır.
Cumhuriyet sonrasına kadar olan belirli bazı zaman dilimine kadar Kürtçe dili, Ermeni, Suryani ve Diyarbakır-Kerkük hattı üzerinde yaşayan Müsevilerle iletişim dilimiz iken, getirilen yasak ve ötekileştiren eğitim sistemi yüzünden, Kürtçe’nin yerini Türkçe almış oldu. Uzun’un düşüncesini bu kültürlerle paylaşma adına, söyleşilerimi Türkçe gerçekleştirmiştim. Orijininde olduğu gibi, kitabı da Türkçe olarak kaleme almayı uygun buldum.’
Cumhuriyet sonrasına kadar olan belirli bazı zaman dilimine kadar Kürtçe dili, Ermeni, Suryani ve Diyarbakır-Kerkük hattı üzerinde yaşayan Müsevilerle iletişim dilimiz iken, getirilen yasak ve ötekileştiren eğitim sistemi yüzünden, Kürtçe’nin yerini Türkçe almış oldu. Uzun’un düşüncesini bu kültürlerle paylaşma adına, söyleşilerimi Türkçe gerçekleştirmiştim. Orijininde olduğu gibi, kitabı da Türkçe olarak kaleme almayı uygun buldum.’
Mehmed Uzun’u bir başka açıdan tanıma fırsatını veren bu
çalışmayı elde edebilmek için, DO yayınlarıyla, doyayinları@hotmail.com e-post adresinden
ilişkiye geçmek yeterli.